Hakkında
İslam düşüncesi birikiminin oluşumu, gelişimi ve intikali konusunda gerçekçi, doğru süreç hiç şüphesiz mevcut eserler üzerinden ortaya çıkarılabilir. Bu anlamda literatür, ilgili alanın gelişim yönü, diğer alanlarla etkileşimi ve kendi içindeki çeşitliği açısından büyük bir imkânı barındırmaktadır. Ancak bununla birlikte alanın zengin birikimi çeşitli dönemler geçtikçe dinamikliğini koruduğundan bu durum onun kuşatılmasını da zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla günümüze kadar intikal eden bu eserleri ihtiva eden çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
“Ahlâk” alanı da bunlardan biridir ve literatür yönünden hala keşfedilmeyi beklemektedir. Ahlâkın, ele alındığı “ilim” dalının teorik yönünün gölgesinde kalmasından ve birçok alanda varlık kesbetmesinden dolayı bu yönüyle onun sınırlarını belirlemek ve birikimini ortaya çıkarmak çok daha zordur. Herhangi bir alanın diğer disiplinlerle ilişkisi çoğunlukla değinilen konu itibariyle olurken; ahlâk kimi ilim dalının temel gayesini teşkil eder. Bir başka ilmin ise teorik kısmının yanında mütemmim ikinci parçadır. Nitekim tasavvuf ve felsefe bunlara örnektir. Dinin temel gayesinin “güzel ahlâkın tamamlanması” olduğu düşünülürse de ahlâk, bu yönüyle bütün din ilimlerinin en yüce amacıdır. Edebiyatta ise gelenek oluşturacak kadar büyük bir etkiye sahip olmuştur. Nitekim nasihatnâmeler, menâkıbnâmeler, vasiyetler, pendnâmeler, mesnevî, hikemiyyat, atasözleri vb. birçok türün temel omurgasını oluşturan alanlardan biri de ahlâk olmuştur. Bunun yanında çeşitli meslek erbabı ve bulunduğu konum itibariyle insanlar için en önemli hususlar ehliyet ve ahlâk olmuştur. Bu ise meslek ahlâkını ve buna dair bir literatürü zorunlu kılmıştır. Örneğin iş ahlâkı itibariyle fütüvvetnâmeler bu açıdan büyük bir gelenek oluşturmuştur. Bulunduğu konum itibariyle ahlâkın gerekliliğine örnek ise aile üyeleri için aile ahlâkı (müteehhil, mürşidü’n-nisa vb.); hoca ve talebeler için eğitim-öğretim âdâbı (ta‘lîmü’l-müteallim) ve yazarlar, doktorlar (edebü’t-tabîb), memurlar vb. bir çok kimse için âdâb literâtürü oluşmuştur. Toplum içinde sosyal davranışlar ve insan ilişkileri yine ahlâka konu olmuş ve âdâb-ı muâşeret adıyla özel ahlâk eserleri veya bunları işleyen literatür oluşmuştur. Devlet yönetiminde de, yönetimin keyfiyeti vb. birçok konular siyaset ahlâkı adıyla bu alanında yer bulmuş ve siyasetnâme türü altında literatür geleneği oluşmuştur.
Özetle ahlâk, insanın insan olmaklığıyla doğrudan ilgili olduğundan onun davranışları ve mutluluğu yönüyle birçok alanda varlık bulmaktadır. Ancak o belirli bir ilmî disiplin olarak sadece felsefede işlenmiştir. Müstakil ilim dalı şeklinde kendi mevzusu (konusu), mesaili (meseleleri), matlubu (gayesi), mebahisini (tartışma alanlarını) bu dal altında bulmuştur. Dolayısıyla da kendi içinde müstakil bir literatür oluşturmuştur. Çünkü diğer alanlarda ahlâk sınırları belirli disiplin/ilim olarak görülmemiştir. Dolayısıyla bu yaklaşımın getirdiği sorun kısmen “ilm-i ahlâk” adı altında felsefî alanda çözülmüştür. Ancak geçmişte olduğu gibi günümüzde de -felsefî geleneğin dışında- “ahlâk”ın bir “ilim” olup olmadığı tartışması “müstakil ahlâk literatürü”nün kapsamının sınırlarını belirlemekte zorluk oluşturmaktadır. Mevcut birçok çalışma ise konusu itibariyle bunu gerçekleştirmiştir. Ancak bu birçok alandaki ahlâk eserlerini de dışarda bırakmaktadır.
Bu anlamda başta ülkemiz olmak üzere birçok ülkede ahlâk literatürünü ihtiva etmesi açısından mevcut saha hala yetersiz seviyededir. Ahlâk alanında yapılan çalışmalar, tercüme, tahkik ve problem eksenli olup felsefî, dinî, tasavvufî, edebî vs. alanlarda daha çok ortaya çıkarıldığı dönemden itibaren günümüze kadar şöhret bulmuş eserler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunun yanında Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet dönemi yapılan literatür çalışmalarında özellikle 12. yüzyıl öncesi ve 17. yüzyıl sonrasına yoğunlaşılmıştır. Ayrıca bu alanda az da olsa “makale” ve “risale”ler şeklinde yapılan çalışmalar tüm ahlâk eserlerini içermemekte yahut (eserin mahiyeti, müellifin görevi vb. nedenlerden dolayı) farklı dönemlerde şöhret bulmuş olanlar yer almaktadır. Bunun yanında çeşitli nedenlerden ötürü bu eserlerin gölgesinde kalan birçok eser zikredilmemekte veya hakkında bilgi sahibi olunmayan eserler anılmamaktadır. Yani yapılan çalışmalar yukarıda belirtildiği gibi bir bilim altında (felsefe, tasavvuf, edebiyat vb.) işlenmekte veya birkaç müellifle sınırlı kalmakta ve yeterince sesini duyuramamaktadır.
Tüm bu gereklilikler sebebiyle İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği ve İlmi Etüdler Derneği’nin (İLEM) ortaklığında yürütülen İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi (İAD)’nin bir bileşeni olarak 2013 yılında “İslam Ahlâk Düşüncesi Kataloğu” başlatılmış ve 2017 yılı itibariyle tamamlanmıştır.
Bu çalışmayla miladi 8-20.yüzyıllar arasında yazılmış mevcut “İslam ahlâk düşüncesi” literatürü detaylı bir biçimde taranıp tespit edilmiş ve yirmialtı ayrı kategori altında tasnif edilmiştir. Çalışma içerisinde yer alan detaylı arama sekmeleri eserlerin çok boyutlu bir biçimde incelenmesine imkan vermektedir. Özellikle eserlerin içerik bilgileri, konu başlıkları ve ahlâk eserleri arasında hangi alana dahil olduğu hakkında bilgilerin yer aldığı bölümler bu çalışmanın özgün yanlarını oluşturmaktadır.
İslam Ahlâk Düşüncesi Kataloğu’yla ahlâk alanına dair yapılacak yeni çalışmaların neşir imkanlarının sağlanması amaçlamaktadır.